top of page
  • Yazarın fotoÄŸrafıHavva KUNUT

FELSEFE KOKAN BİR YAZAR ORUÇ ARUOBA

Güncelleme tarihi: 5 Ağu 2021


Hakkında kısacık bir iki paragraf dışında hayatıyla ilgili bilgiye

ulaşmak neredeyse imkânsız Oruç Aruoba'nın. Oysa yazdıkları onu anlamamıza, hatta bırakın onu anlamayı kendimizi tanımamıza yardımı olacak, rehberlik edecek

kaynaklar niteliğinde. Bu durum kronolojik hayat hikâyesini irdelemeyi bir kenara bırakmamızı kolaylaştırıyor aslında. Aruoba, akademisyen, psikolog, filozof, şair, çevirmen ve radyo programcısı gibi farklı birçok mesleğe sahip olmasına rağmen bunlar içerisinden illa birini seçmesi gerekirse bunun yazarlık olmasını istediğini söyler. Bu da filozof ve yazar arasındaki iç sesin dile getirilişinin farklılığını hatırlatır.

Onu ve iç sesini tanımak için eserlerine bakmak yeterlidir.



Yeri geldiğinde dağınık ruhumuza ilaç gibi gelen, yeri geldiğinde şöyle bir silkelenmemize yol açan, sadece kendimize saklı tuttuğumuz, iç dünyamızı allak bullak eden kelimeler... Bir röportajında,

"Bir yazar önce kendi kapısının önünü anlatmalı, en iyi bildiğini en iyi tanıdığını," diyen Aruoba'nın cümleleri yer yer hepimizin kapısının önü gibi.


Okudukça düşünürüz, düşündükçe sorgularız onun cümlelerini:

"Her şeyden önce unutmamalısın ki, yaşam zordur:

‘yaşamak' ise kolaydır; sana istemeden, verilmiştir;

sana verilen kadarı da koşulsuz, öylesine senindir

-kolayca, hafifçe...

Ama yaşam hazır verilemez sana

-sana hazır verilen her 'yaşama biçimi' de, sana aykırıdır;

seni aykırı, çarpık hale sokar; ona uyarsan."



Oruç Aruoba, Fahir Aruoba ve Osmanlı tebaası olarak

Karamürsel'de doğan Boşnak asıllı Muazzez Kaptanoğlu'nun üç erkek çocuğundan biridir. 14 Temmuz 1948 yılında İzmit'in Karamürsel ilçesinde doğar.


Muazzez Kaptanoğlu, doksan yaşında ardında binlerce yazı, yetiştirilmiş onlarca iyi gazeteci ve ülke için harcanmış bir ömür bırakarak dünyadan göçer. İşte böyle aydın,

ileri görüşlü bir annenin oğludur Oruç Aruoba.


TED Ankara Kolejini bitirdikten sonra Hacettepe Ãœniversitesi'nde

psikoloji alanında lisansını ve yüksek lisansını tamamlayan Aruoba,

akademisyen olarak çalışmalarına devam eder.


Bir söyleşisinde yazmaya henüz ortaokul yıllarında başladığını söyler.

Üniversite döneminde yazmaktan ziyade iyi bir okur olur.



1973 yılında ürkek adımlarla da olsa yazmaya başlar ve birkaç yıl sonra bunu becerebildiğini düşünür. Bu dönemde ülkemizin gelmiş geçmiş en önemli felsefe hocası İoanna Kuçuradi ve Nietzsche aracılığıyla felsefeyle tanışır.


1972 ile 1983 yılları arasında felsefe bölümünde doktorasını tamamlar. Ardından Almanya Tübingen Üniversitesi'nde felsefe semineri üyesi olur ve 1981 yılında Yeni Zelanda Victoria Üniversitesinde konuk akademisyenlik yapar. Akademik çalışmalarını epistemoloji, etik,

Hume, Kant, Kierkegaard, Nietzsche, Marx, Heidegger ve Wittgenstein üzerine yapar. Ardından

ÅŸiire ilgi duymaya baÅŸlar.


1983 yılında akademisyenliği bırakarak üniversite ile ilişiğini keser ve İstanbul'a yerleşir. Kendini

tamamen yazmaya adar. İlk etapta bir kitap çıkarmadüşüncesi olmadan bir şeyleri anlama çabasıyla yazar.


‘’Başlangıçta amacım hiçbir zaman 'kitap' yazmak olmadı. Bir şeyleri anlamaya çalışmak; eğri okuduğunu gördüğüm bir şeylerin doğrusunu bulmaya çalışmak; bir şeyi tam olarak dile getirmeye çalışmak

-yazma çabam buna benzer şeyler oldu. Sonradan, yazdıklarım, kendileri bir bütün hâline geldiler ve bana bir kitap' olduklarını bildirdiler –

o zaman, kitaplaştırdım' ben de onları...

Yani, ben kitap yazmadım:

kitaplarım kendilerini yazdırdılar.’’


-ORUÇ ARUOBA



İstanbul'da çeşitli basın organlarında yayın yönetmenliği, yayın kurulu üyeliği ve yayın danışmanlığı yaparken yazdıkları ve çevirileri

edebiyat dergilerinde yayımlanır. İyi bir çevirmen olan Aruoba, Wittengstein'ın eserlerini Türkçeye

ilk çeviren kişi olmasının yanı sıra Hume, Nietzsche, Kant, Rainer Maria Rilke, Von Hentig, Paul Celan ve Matsuo Başo gibi düşünür, şair ve

yazarların eserlerini de dilimize kazandırır.


Aforizmalara dayalı felsefi metinler kaleme aldığı bu süreçte bazı çevreler tarafından "Türkiye'nin Nietzsche'si" diye de adlandınlır. Aynı dönemde

Açık Radyo'da "Filozof Dedikoduları" programını hazırlayıp sunmaya başlar.


Üzerinde adının yazılı olduğu kitaplarının olduğunu söyleyecek kadar mütevazı olan Aruoba, filozof olduğu konusunda herkesin hemfikir olduğu Kant'ın bile, "Kimse kendine filozof diyemez," dediğini söylerken birinin kendisine filozof demesinin o kişinin filozof olduğu anlamına gelmediğini de ekler. Türkçenin filozof ile felsefeci ayrımını çok güzel bir şekilde ayırabilecek ustalıkta bir dil olduğunu düşünür. Felsefecinin simitçi, balıkçı gibi bir meslek olduğunu felsefe sattıklarını oysa filozofun bilgeliği seven kişi olduğunu söyler.


"Şiirin olduğu yerde felsefeye ihtiyaç yoktur," diyerek şiire, şiir

sanatına verdiği önemi sıklıkla dile getirir.


Felsefe kokan yazara Oruç Aruoba 30 Mayıs 2020'de hayata

gözlerini kapamıştır. Arkasında ise birbirinden kıymetli eserler bırakmıştır.


Oruç Aruoba, metaforu edebi çalışmalarında en başarılı şekilde kullanan yazar ve şairlerdendir. Şiirsel metinlerinde metaforlarını ayrıntılandırma, anlamı genişletme, sorgulama ve ortak dil kullanma gibi yöntemlerle yaparken bu metaforlara uygun evrensel anlamlar da yükler.

Oruç Aruoba'nın şiirsel metinlerinde yer alan metaforlara onun şiir-felsefe ilişkisinden yola çıkarak bakmak en doğru yol olur. O, "şiir felsefe için, tek ayrıcalıklı sanattır" der.



ESERLERÄ°:

*Tümceler, Bir Yerlerden Bir Zamanlar

*De ki Ä°ÅŸte

*Yürüme *İle*Hani

*Çengelköy Defteri

*Ol/An *Zilif

*Kesik Esin/tiler

*Olmayalı

*Geç Gelen Ağıtlar

*Doğançay’ın Çınarları

*Sayıklamalar

*Benlik

*Uzak *Meşe Fısıltıları

*Yakın *David Hume'un Bilgi Görüşünde Kesinlik

*Ne Ki Hiç

*Nesnenin Bağlantısallığı




Zaman ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederim. Kırmızı küçük kalbe basıp beğenirseniz çok mutlu olurum. Hepinize güzel bir yaz dilerim. :)

47 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2_Post
bottom of page